Musa KAYRAK Sayıştay Başdenetçisi
1. GİRİŞ
5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda zimmet suçu; “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısımda, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” kategorisinde düzenlenen bir suç tipidir.
Bu çalışmada, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan zimmet suçu; suç tipi, korunan hukuki değer, suçun unsurları, nitelikli haller, kusurluluğu etkileyen haller, teşebbüs/iştirak ve içtima ile yaptırım ve kovuşturma usulü açılarından değerlendirilecektir. Ancak, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunun 160 ncı maddesinde düzenlenen zimmet suçu, bu çalışmanın kapsamında yer almamaktadır.
2. SUÇ TİPİ HAKKINDA BİLGİLER
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunun 247 nci maddesi zimmet suçunun genel çerçevesini çizerken; 1 inci fıkrada “basit zimmet”, 2 nci fıkrada “nitelikli zimmet” ve 3 üncü fıkrada ise “kullanma zimmeti” düzenlenmektedir. Kanunun 248 inci maddesinde etkin pişmanlık hükümleri ve 249 uncu maddesinde ise zimmet suçuna ilişkin daha az cezayı gerektiren durum yer almaktadır. Diğer taraftan, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu, Eski Türk Ceza Kanununun 202 nci maddesinde zimmet suçunun kamu bankaları aleyhine işlenmiş olmasına ilişkin ağırlaştırıcı sebebe, özel kanundaki düzenlemeden dolayı yer vermemiştir (Erişen, 2011: 100).
Zimmet suçu, öncelikle özgü suçtur. Fail bakımından herkesin işleyebileceği bir suç değil; aksine sadece kamu görevlileri tarafından işlenebilecek bir suçtur. Kanunun 247 nci maddesinin 1 inci fıkrası zimmet suçunun kamu görevlisi tarafından işlenebileceğini açıkça ortaya koymuştur. Çünkü bir suçun özgü suç olabilmesi için, o suçun failinin kim olabileceği Kanunda açık bir şekilde belirtilmelidir.
Zimmet suçu serbest hareketli suçtur çünkü Kanun, zimmet suçunun fiil bakımından nasıl işlenebileceği konusuna açıklık getirmemiştir. 247 nci maddede yer alan “malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi” ifadesiyle esas olanın zimmete geçirme olduğu belirtilirken, bunun hangi hareketlerle gerçekleştirilebileceği açıklanmamıştır. Mal üzerinde malikmiş gibi tasarrufta bulunmak fiilinin, suç konusu şeyin mal edinilmesi, amacı dışında kullanılması, tüketilmesi, bir başkasına satılması veya verilmesi şeklinde de gerçekleşebileceği madde gerekçesinde ifade edilmiştir.
Zimmet suçu neticeli bir suçtur çünkü suçun oluşması için zimmete geçirme fiilinin gerçekleştirilmesi yeterlidir.
3. SUÇLA KORUNAN HUKUKİ DEĞER
Ceza hukuku öğretisinde, zimmet suçu ile korunan hukuki değer konusunda farklı yaklaşımlar mevcut olup görüş birliği yoktur. Bir görüşe göre, zimmet suçunu öngören normlar, devletin mali yararlarını korumak amacını taşır. Eski Fransız hukukunda da yer alan bu görüşe göre, suçu işleyen kişi kamu görevlisi olmak zorunda değildir (Aslan, 2013: 47) çünkü temel saik devletin menfaatlerinin korunması olacaktır. İkinci bir görüşe göre ise devlet görevlileri ile idaresine karşı duyulan güvenin korunması ve dolayısıyla kamu görevlilerinin devlete karşı sadakat yükümlülüklerinin ifası, zimmet suçu ile korunan hukuki değerdir. (Gülşen, 2011: 77). Aslan’a (2013: 47) ve Gülşen’e (2011: 77) göre; zimmet suçu ile korunmak istenen hukuksal yarar, kamu görevlilerine duyulan güvendir. Toroslu’ya (2013: 276) göre; zimmet suçunun özünde kamu görevlilerinin doğruluğu ve dürüstlüğüne ilişkin güven bulunmaktadır ancak kamunun malvarlığına ilişkin devlet menfaatleri de korunmaktadır. Benzer şekilde, İtişken’e (2013: 640) göre; zimmet suçu ile korunan hukuki yarar, hem devletin mali menfaatleri hem de kamu görevlilerinin dürüstlüğü, devlete olan bağlılıkları ile onlara duyulan güven duygusudur.
Zimmet suçu açısından suç ile korunan hukuki değerin tespiti için 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve gerekçesi incelenmelidir. TBMM Adalet Komisyonunca kabul edilen madde gerekçelerinde kamu görevlisinin bu mal üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğüne referans verilmiştir. Benzer şekilde, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 247 nci maddesinde, “görevi nedeniyle zilyedliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi” ifadesi yer almaktadır. Burada, kamu görevlisinin güveni kötüye kullanmasının yanında Devletin malvarlığının korunmasına ilişkin referans da yer almaktadır.
4. SUÇUN UNSURLARI
4.1. Maddi Unsurlar
4.1.1. Fiil ve Fail
5237 Sayılı Kanunun 247 nci maddesine göre, bir kamu görevlisinin görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu bir malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçirmesi zimmet suçunun fiilidir. Madde gerekçesine göre zimmet suçunun oluşabilmesi için, suç konusu malın zimmete geçirilmesi gerekir. Zimmete geçirme, suç konusu mal üzerinde malikmiş gibi tasarrufta bulunmayı ifade eder. Bu tasarruflar, suç konusu şeyin mal edinilmesi, amacı dışında kullanılması, tüketilmesi şeklinde olabileceği gibi, bir başkasına satılması, verilmesi şeklinde de gerçekleşebilir. Malvarlığına geçirme, satma, şahsi borca mahsup, şahsi iş için rehin bırakma ya da borç verme şeklinde zimmete geçirme söz konusu olabilir (İtişgen, 2013: 641). Ayrıca, zimmet suçunun oluşabilmesi için, suç konusu malın kamu görevlisinin şahsının veya bir başkasının zimmetine geçirilmiş olması arasında fark bulunmamaktadır.
Öte yandan, 247 nci maddenin gerekçesinde zimmete geçirme olgusu, icrai, bir davranışla gerçekleşebileceği gibi, ihmali bir davranışla da gerçekleştirilebileceği belirtilmiştir. Örnek vermek gerekirse, kasadaki parayı alıp cebine koyma, malı alıp götürme veya başkasına verme, harcama gibi davranışlar icrai nitelikte hareketler iken; zilyetliğindeki malın nakli sırasında çalışan işçilerin malı yanlışlıkla kendi malları arasına kattığını gördüğü halde buna engel olmayarak veya yanlışı düzeltmek için gerekli talimatı vermeyerek görevine aykırı davranan failin eylemi ihmali bir davranıştır (Gülşen, 2011: 52). Benzer şekilde, noter gibi bazı görevlilerin, işlem gereği tahsil ettiği başka kuruma ait para ve eşyayı o kuruma belirlenmiş olan sürelerde devretmemesi ihmali bir davranış vardır.
Kanunun 247 nci maddesine göre zimmet suçunun faili ancak kamu görevlisidir ve bu nedenle özgü suçtur. Diğer bir ifadeyle, kamu görevlisi sıfatı taşımayanların zimmet suçunu gerçekleştirme mümkün değildir. Eski Türk Ceza Kanunun 202 nci maddesinde yer alan memur ifadesi yerine kamu görevlisi kullanılmıştır. Kamu görevlisinin tanımı Kanunun 6 ncı maddesinde yer almıştır. Buna göre kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi anlaşılmalıdır.
Eski Türk Ceza Kanunun 279 uncu maddesine göre yapılan memur tanımından yola çıkılarak uygulamasında amme vazifesi yapanlar memur sayılmakta iken, amme hizmeti yapanlar kapsam dışında kalmaktaydı (İtişgen, 2013: 642). Bu çerçevede, 5237 Sayılı Kanunun zimmet suçunun faili tanımını daha da genişlettiği görülmektedir. 5237 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesi gerekçesinde Eski Türk Ceza Kanunundaki “memur” tanımının doğurduğu sakıncalarına işaret etmiş ve memur kavramını da kapsayan “kamu görevlisi” tanımına yer verilmiştir. Yeni tanımda, kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak yegâne ölçütün gördüğü işin bir kamusal faaliyet olduğu vurgulanmıştır. Kamu görevlisi kavramı en başta Anayasa’da 128 inci ve 129 uncu maddelerde yer almakta ve söz konusu maddeler kamu görevlisinin belirlenmesine sorunlara yol açabilecektir (Avcı, 2004).
Öte yandan, ceza hukukundan kamu görevlisi tanımı ve 6 ncı maddede belirtilen “kamusal faaliyet” kavramı, kanun koyucunun Eski Türk Ceza Kanununa nazaran daha geniş bir kavramsal çerçeve çizmek istediğini düşündürmektedir. Bu görüşe karşı olan Özen ve Tazman’a (2009) göre; her ne kadar geniş yorumlamaya müsait kavramlar olsalar dahi, cezai müeyyidelerin en son çare olduğu ve hukuk devleti ilkeleri gereği kamusal faaliyet ve kamu görevlisini dar yorumlamak ve ayrıca Eski Türk Ceza Kanununa ilişkin içtihatlardan faydalanmak önem arz etmektedir.
Son olarak belirtmek gerekir ki Türkiye’de görevli yabancı ülke vatandaşı ve memuru kişi, zimmet suçunun faili olamamaktadır (Özver, 2009).
4.1.2. Mağdur ve Suçun Konusu
Millete ve devlete karşı suçlar arasından sayılmaktadır ve kamuya karşı işlenen bir suçtur. Bu açıdan değerlendirildiğinde, zimmet suçunun mağduru, toplumun kendisidir ve toplumu oluşturan herkestir. Ancak bazı durumlarda ise, zimmet suçunun konusu olan mal belli bir kişiye veya kişilere ait olabilir. Bu tür hallerde ise, toplumu oluşturan herkesin yanı sıra söz konusu malın sahipleri de suçun mağduru olacağı düşünülmektedir (Koca ve Üzülmez, 2013: 719). Öte yandan, kamu idareleri ise suçtan zarar görendir.
Zimmet suçunun konusu, taşınır veya taşınmaz mallardır. 247 nci Maddede yer alan “mal” kavramının geniş yorumlandığı görülmektedir. Şöyle ki mal kavramının ile para, senet vb. diğer evraklar, maddi olan ve olmayan haklar (Özmen, 2004), ekonomik değer taşıyan elektrik enerjisi, doğalgaz, sular enerji kaynakları ve hurda (İtişgen, 2013: 645) da kastedilmektedir. Diğer taraftan, 247 nci maddenin gerekçesine göre söz konuş malın mülkiyetinin devlete, herhangi bir kamu kurumuna ya da herhangi bir kişiye ait olması arasında fark bulunmamaktadır. Ayrıca, suç konusu malın zilyetliği, kamu görevlisine görevi nedeniyle devredilmelidir. Eğer, görev dışında kişinin şahsına güvenilerek zilyetliği devredilmişse zimmet suçu yerine güveni kötüye kullanma suçu meydana gelecektir.
4.1.3. Netice ve Zararın Gerçekleşmesi Açısından Değerlendirme
Zimmet suçu neticeli bir suç değildir. Çünkü zimmet suçunun tamamlanması için zimmete geçirme fiilinin gerçekleştirilmesi yeterli olup, sonucunda herhangi bir şekilde bir zararın doğması ya da doğmaması önemli değildir (Toroslu, 2013: 281). Yani, suç konusu mal üzerinde malik sıfatıyla tasarruf ettiği anda zimmet suçu tamamlanacaktır ve dolayısıyla sonucunda herhangi bir zararın gerçekleşmesi beklenmeyecektir. Bu bakımdan zimmet salt hareket suçu olarak da kabul edilir (Aslan,2013: 47). Ancak bu durum zimmet suçunun zarar suçu olmadığı anlamına gelmez. Karşılaştırma yapmak gerekirse, 5237 Sayılı Kanunun 257 nci maddesinde yer alan görevi kötüye kullanma suçu neticeli bir suçtur; çünkü söz konusu madde “kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi” ifadesiyle belli neticeleri tek tek ifade etmiştir. Buradaki zarar bir netice olarak kabul edilir. Ancak benzer bir durum zimmet suçu ile ilgili madde mevcut değildir. Elbette ki malın kamu görevlisinin kendisi ya da bir başkasının zimmetine geçirilmesi başlı başına bir zarardır ancak bu durum, zimmet suçunun maddi unsuru olan netice olarak kabul edilmemektedir (Koca ve Üzülmez, 2013:726).
4.2. Manevi Unsur
Zimmet suçu, bir kast suçudur ve taksirle işlenemez. Ceza hukukunda kast; olası(dolaylı) kast ve doğrudan kast olarak ikiye ayrılabilir. Doğrudan kast, failin gerçeklemesini hedef aldığı sonuçlara ilişkin kast iken; olası kast ise fail tarafından muhtemel, hatta sadece mümkün olarak görülen sonuçlara ilişkin kasttır (Toroslu, 2011: 50-51). Zimmet suçu, her iki kast türü ile de işlenebilir.
Ancak, genel kastın yanında failin özel bir amaçla hareket etmesinin arandığı özel kastın zimmet suçu var olup olmadığı konusunda tartışmalar mevcuttur. Genel olarak, özel kastın varlığının gerekli olmadığı düşüncesi ağır basmaktadır. Örneğin, Toroslu’ya (2013: 283) göre; zimmetin genel kastının, yani failde zimmete geçirme bilinç ve isteğinin var olması yeterlidir ve dolayısıyla ayrıca özel kast gerekmemektedir. Öte yandan, failin faydalanma kastıyla hareket etmesinin gerektiği görüşü de mevcuttur ve Eski Türk Ceza Kanunu yürürlükte iken verilen bazı Yargıtay kararlarında, zimmet suçu açısından özel kast aranmıştır (Aslan, 2013: 56).
4.3. Hukuka Aykırılık Unsuru
Bir fiilin hukuka aykırı olmasını önleyen dolayısıyla onun hukuken meşru veya hukuka uygun bir fiil olmasını sağlayan sebepler vardır (Toroslu, 2011: 33-34) ve bunlar, görevin ifası, ilgilinin rızası, meşru savunma ve hakkın kullanılması gibi ceza hukukumuzda yer alan hallerdir. Hukuka aykırılık unsuru, “müsamaha edilen zimmet” tartışması içinde yer almaktadır. Müsamaha edilen zimmet, kanunda sözü edilen malın, kalem veya zarf gibi çok değersiz bir şeyin kamu görevlisince kendi özel ihtiyaçları için kullanılmasıdır. Genellikle örf ve adetler ya da kamu idaresinin rızası nedeniyle bu tür fiiller için objektif hukuka aykırılık unsurunun ortadan kalktığı düşünülmektedir. (Toroslu, 2013: 281).
Kanunun 249 uncu maddesinin gerekçesinde zimmete geçirilen malın değerinin çok az olması durumunda, bu tasarrufun, hoşgörüyle karşılanabileceği belirtilmiştir. Suç konusu malın değerinin çok düşük olmasına rağmen, bunun zimmete geçirilmesi bir haksızlık oluşturmakla beraber, fiilin ifade ettiği haksızlık muhtevası cezaya layık, cezayı gerektirici boyutta olmayabilir. Kullanma zimmeti de bazı durumlarda, gerek süre gerek biçim bakımından hoşgörüyle karşılanabilir. Bu durum müsamaha edilen zimmete bir örnek olabilecektir. Ancak bu durum, 249 uncu maddede yer alan “Zimmet suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir” hükmü ile karıştırılmamalıdır. Çünkü madde hükmünde indirim sebebi sayılan değer azlığından bahsedilmektedir. Maddenin gerekçesinde de suç konusu malın değerinin az olması durumunda da zimmet suçu oluşacağı açıkça belirtilmiştir.
5. NİTELİKLİ HALLER
5.1. Ağırlaştırıcı sebep olarak nitelikli zimmet durumu
Kanunun 247 nci maddesinin 2 nci fıkrasında “suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır” denilmek suretiyle daha ağır cezayı gerektiren nitelikli bir unsur düzenlenmiştir. Bu madde ile düzenlenen zimmet nitelikli zimmet olarak adlandırılır. Ayrıca, maddede yer alan hile, suçun delillerini gizlemeye yönelik bir davranıştır ve sadece zimmet olgusunun sonradan anlaşılmasının önüne geçilmek amacıyla gerçekleştirilmektedir. Yani madde gerekçesindeki ifadesiyle, herhangi bir kişinin aldatılmış olması gerekmez. Öte yandan, delilleri gizlemeye yönelik davranışın zimmet suçunun işlenmesinden önce mi yoksa sonra mı olduğu noktasında tartışmalar vardır. İtişgen’in (2013: 649-650) bu noktadaki tespiti; hileli davranışın nitelikli zimmetin bir unsuru olduğu ve mutlaka zimmet suçu işlenene kadar yapılması gerektiği yönündedir. Ancak, kanaatimce, maddede ve gerekçede davranışın zamanlamasına ilişkin bir ifade bulunmadığı için, hileli davranışın, zimmet suçunun işlenmesinden önce ya da sonra olması nitelikli zimmet suça neden olarak kabul edilmelidir.
5.2. Hafifletici sebep olarak kullanma zimmeti
247 nci maddenin 3 üncü fıkrasına göre zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilebilir. Bu maddede yer alan zimmete, kullanma zimmeti de denilmektedir. Burada bir ceza indirim sebebi ortaya konulmuştur. Ancak dikkat çeken husus, “indirilebilir” ifadesidir. Diğer bir deyişle, kullanma zimmeti durumlarında mutlaka uygulanacak bir indirim olmayıp hâkimin takdiri önemli olacaktır (Toroslu, 2013: 283).
5.3. Hafifletici sebep olarak etkin pişmanlık
Kanunun 248 inci maddesi zimmet suçuna ilişkin etkin pişmanlık hükümlerini içermektedir. Buna göre; “(1) Soruşturma başlamadan önce, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisi indirilir. (2) Kovuşturma başlamadan önce, gönüllü olarak, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi halinde, verilecek cezanın yarısı indirilir. Etkin pişmanlığın hükümden önce gerçekleşmesi halinde, verilecek cezanın üçte biri indirilir”.
Bu madde ile etkin pişmanlık 3 safhada ele alınmaktadır: Soruşturma başlamadan, kovuşturma başlamadan ve kovuşturma başlamasına karşın hüküm verilmeden önce. Ceza indirimini sağlayacak miktarlar da sırasıyla, 2/3, 1/2 ve 1/3 olacaktır. Diğer bir ifadeyle, kanun koyucu, etkin pişmanlık kapsamından zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi ne kadar erken olursa o kadar ceza indirimi sağlamaktadır. Öte taraftan, cebri ödeme ya da suçüstü ve arama dolayısıyla malın geri alınması ya da tazmini bu madde kapsamında düşünülemeyecektir. Ayrıca, geri ödemenin veya iadenin tam olması gerekir. Bu noktada eksik ödeme ya da taahhüt bu ceza indirimini sağlamaya yetmeyecektir. Son olarak bu tür iştirak halinde işlenmiş bir zimmette, tarafların kendi payına düşeni ödemesi de yeterli kabul edilmemektedir (Toroslu, 2013: 284).
Kullanma zimmetini ifade eden 247 nci maddenin 3 üncü fıkrası ile 248 inci maddedeki etkin pişmanlık düzenlemesi arasındaki benzerlik dikkat çekmektedir. Diğer bir iadeyle, kişinin bir malı belli bir süre faydalanmak amacıyla zimmetine geçirmesi ile malı edinme maksadı ile zimmetine geçirmesi durumları arasındaki farkı ortaya koymak güç olabilir (Baba, 2011). Bu noktada, failin kastının ne olduğu hususu çok iyi araştırılmadır.
5.4. Hafifletici sebep olarak malın değerinin az olması
249 uncu maddede yer alan ceza indirim sebebine göre; zimmet suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir. Dikkat edilmesi gereken, madde hükmünde indirim sebebi sayılan değer azlığından bahsedilmektedir. Maddenin gerekçesinde de suç konusu malın değerinin az olması durumunda da zimmet suçu oluşacağı açıkça belirtilmiştir. Ancak bu durum, malın değerinin çok az olması nedeniyle hukuka uygunluk sebebi kabul edilen müsamaha zimmeti ile karıştırılmamalıdır.
6. KUSURLULUĞU ETKİLEYEN HALLER
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda kusurluluğu etkileyen hâller şu şekilde sayılmıştır: Yaş küçüklüğü (m. 31), akıl hastalığı (m. 32), sağır ve dilsizlik (m. 33), geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisi altında olma (m. 34), cebir veya tehdit dolayısıyla kişinin irade yeteneğinin etkilenmesi (m. 28), zorunluluk hâli dolayısıyla kişinin irade yeteneğinin etkilenmesi (m 25), hukuka aykırı ve fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi (m 24), hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aşılması (m. 27), haksız tahrik (m. 29) ve çeşitli hata halleridir (m. 30).
Yukarıda sayılanlar arasından zimmet suçu ile ilişkilendirilebilecek durumlarda, bir kişiye zimmet suçunun isnat edilebilmesi kısmen ya da tamamen ortadan kalkacaktır. Şöyle ki, failin zorunluluk hâli dolayısıyla kişinin irade yeteneğinin etkilendiği tespit edilirse zimmet suçu atfedilemeyecektir. Örneğin, zimmet suçu kast ile işlenen ve taksir ile işlenemeyen bir suçtur. Eğer kastı tamamen ortadan kaldıran bir hata var ise bu durumda zimmet suçundan bahsetmek de mümkün olmayacaktır. Yahut kusur yeteneği olmayan akıl hastası bir kişinin zimmet suçu ile suçlanması mümkün olmayacağı gibi bu kişinin kamu görevlisi olması da mümkün olmayacaktır.
7. TEŞEBBÜS, İŞTİRAK VE İÇTİMA
7.1. Teşebbüs
Zimmet suçu, malın zimmete geçirilmesiyle tamamlanacak ve dolayısıyla sonucunda herhangi bir zararın gerçekleşmesi beklenmeyecektir. Bu bakımdan zimmet salt hareket suçu olarak kabul edilir (Aslan, 2013: 47). Bu nedenle, zimmet suçuna teşebbüsün çok zor olduğu ileri sürülmektedir (Toroslu, 2013: 282) ancak bu noktada farklı görüşler de mevcuttur. İtişgen’e (2013:652) göre; salt hareket suçlarında eğer suça neden olan hareket kısımlara ayrılabiliyor ise; teşebbüs mümkün olabilecektir. Örneğin; failin para ve kıymetli evrak dışındaki malı zimmete geçirirken hareketlerin yapıldığı anda yakalanması halinde suç teşebbüs aşamasında kalmış olacaktır. Yahut orman işletmesinde çalışan depo memurunun, sorumluluğundaki keresteleri depodan çıkarıp hızar atölyesine götürürken yakalanması teşebbüse örnek verilebilir (Özver, 2009).
7.2. İştirak
Zimmet suçu özgü bir suçtur. Dolayısıyla 5237 Sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişilerin fail olabileceği ve bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişilerin ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulacağı hükmü, zimmet suçuna ilişkin iştirak olgusunun çerçevesini çizecektir. Ancak, Kanunun 37 nci maddesinde yer alan ve kusur sorumluluğu olanların suça iştirak edilmesi noktasındaki hükmü zimmet suçunda iştirak ile ilgili ceza artırımı öngörür. Ayrıca, 41 inci maddede yer alan iştirak halinde işlenen suçlarda gönüllü vazgeçme hükmü, etkin pişmanlık ile birlikte değerlendirilmelidir.
7.3. İçtima
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 44 üncü maddesi fikri içtimayı düzenler. Buna göre, işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır. Zimmet suçunun işlendiği durumlarda, failin Türk Ceza Kanununda hüküm altına alınan görevi kötüye kullanma, resmi belgede sahtecilik gibi suçlar nedeni ile ayrıca cezalandırılıp cezalandırılmayacağı önemli bir husustur. Öncelikle zimmet suçu, görevi kötüye kullanma suçunun özel bir görünüm şekli olduğu için, zimmetin oluştuğu hallerde ayrıca görevi kötüye kullanma suçundan hüküm kurulamayacaktır (Koca ve Üzülmez, 2013: 734). Benzer bir durum güveni kötüye kullanma suçu ile zimmet suçu arasında bulunur. Diğer bir deyişle, bir zimmet suçunu oluşturan hareketler ile güveni kötüye kullanma suçunun hareketleri arasında benzerlik vardır ve zimmet suçu tespit edilmişse, güveni kötüye kullanma suçundan ceza verilmemesi gerekir (Meraklı, 2010: 1661). Ancak, resmi veya özel belgede sahtecilik suçu açısından değerlendirme farklılık arz eder. Çünkü Kanunun 212 nci maddesinde, sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla, resmi veya özel belgede sahtecilik suçu ve zimmet suçundan ayrı ayrı cezalandırmak mümkündür (Gülşen, 2011: 68).
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunun zincirleme suçunu düzenleyen 43 üncü maddesinin 1 inci ve 2 nci fıkraları şu şekildedir: “ (1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/6 md.) Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır. (2) Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır”. Buna göre;
· Zimmet suçu işleme kararı kapsamında değişik zamanlarda işlenen birden fazla zimmet suçu için zincirleme suç hükümlerine göre karar verilir.
· 247 nci maddenin 1 inci fıkrasında düzenlenen zimmet suçunun temel şekli ile 2 nci fıkrada yer alan nitelikli zimmet düzenlenen daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.
· Bir zimmet suçu kararı kapsamında farklı zamanlarda işlenen ayrı zimmet suçlarında, toplumun dışında belli kişilerin ayrı ayrı mağdur olması halinde gerçek içtima ilişkisi çerçevesinde değerlendirme yapılmalıdır (Koca ve Üzülmez, 2013: 734).
Banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensuplarının işledikleri zimmet suçları, ise Türk Ceza Kanunu yerine 5411 sayılı Bankacılık Yasası’nda düzenlenen zimmet suçu kapsamında cezalandırılır. Mevcut durumda özel – kamu ayrımı gözetmeksizin tüm bankalar özel hukuk hükümlerine tâbidir ve 247 inci maddenin uygulama alanı kalmamıştır. Bu nedenle, 247 nci madde ile Bankacılık Kanunu 161 inci maddesi arasında içtima ilişkisi yoktur (İtişgen, 2013: 654).
8. YAPTIRIM VE KOVUŞTURMA USULÜ
Zimmet suçuna ilişkin olarak 5237 Sayılı Türk Ceza Kanuna tarafında belirlenen yaptırımlar şu şekildedir:
· 247/1 ile zimmet suçunun temel şekli belirlenmiş ve beş yıldan on iki yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.
· 247/2 ile nitelikli zimmet açıklanmış ve zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılması hüküm altına alınmıştır.
· 247/3 ile kullanma zimmeti açıklanmış ve malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi halinde, verilecek cezanın yarı oranına kadar indirilebileceği ifade edilmiştir.
· 249 uncu madde ile daha az cezayı gerektiren durumlara değinilmiş ve malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilmesi öngörülmüştür.
· 248 inci madde ile etkin pişmanlık tarif edilmiş ve zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi halinde verilecek ceza indirimleri belirlenmiştir.
· Zimmet suçunun icrai ya da ihmali bir hareketle işlenmesi durumunda hükmolunacak yaptırım miktarları aynıdır.
Zimmet suçunun işlenmesi durumunda, verilecek cezanın belirlenmesinde Kanunun 61 inci maddesi temel çerçeveyi çizmekte ve bu maddede belirtilen esaslara göre 247 nci maddede yer alan ceza miktarının alt ve üst sınırları arasında bir ceza verilecektir (Koca ve Üzülmez, 2013: 737). Ayrıca, zimmet suçu işleyerek elde edilen gelir ve diğer her türlü kazancın, Kanunun 55 inci maddesi gereğince müsaderesi yapılacaktır (Aslan 2013: 64). Diğer taraftan, zimmet gibi yüz kızartıcı suçları işleyenler memur olma, milletvekili seçilme veya avukatlık yapma gibi yeterliliklerini de kaybedecektir.
9. SONUÇ
Zimmet suçu, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununa göre, millete ve devlete karşı işlenen suçlardan sayılan ve kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı işlenen bir suçtur. Mağduru en genel ifadeyle toplumu oluşturan herkes olan zimmet suçu, sadece kamu görevlileri tarafından işlenebilir ve suç konusu mal üzerinde malik sıfatıyla tasarruf edildiği anda zimmet suçu tamamlanır.
Zimmet suçuna ilişkin olarak 5327 Sayılı Türk Ceza Kanununda yapılan düzenlemeler, Eski TCK’na göre önemli değişiklikler getirmiştir. Yeni TCK döneminde kamu ya da özel bankalardaki zimmet suçuna ilişkin düzenlemeler artık özel kanunda düzenlenmektedir. Ancak bu durumun ciddi sorunlara yol açılacağı düşünülmektedir (Aslan 2013: 64). Bu noktada, zimmet suçunun farklı kanunlarda ayrı ayrı düzenlenmesi yerine Türk Ceza Kanununda yer alan zimmet suçunun tüm uygulama alanlarına kapsayacak şekilde düzenlenmesinin isabetli olacağı düşünülmektedir (İtişgen, 2013: 670). Ayrıca, memur kavramı yerine kamu görevlisi kavramının getirilmesi suçun faili açısından daha geniş yorumlanmasına yol açarken; kimlerin kamu görevlisi olduğu noktasında tartışmalar ortaya çıkmaktadır. Son olarak, Eski TCK’nda açıkça düzenlenmeyen ancak uygulamada varlığı kabul edilen kullanma zimmeti suçunun, Yeni TCK’nda açıkça yer alması ise olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.
KAYNAKÇA
Aslan, Volkan; “Zimmet Suçu”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt LXXI, 2013 Sayı 1, s. 43-66.
Avcı, Özcan; Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar, 2004 (erişim) http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/103.doc, 8 Ocak 2014.
Baba, Yasemin; Türk Ceza Kanununda Etkin Pişmanlık, Yüksek Lisans Tezi, 2011, İstanbul.
Erişen, Muhammet; “Bankacılık Zimmeti”, Sayıştay Dergisi, Sayı 83, 2011.
Gülşen, Taner; “Zimmet Suçu” Yüksek Lisans Tezi, 2011, Ankara.
İtişgen, Rezzan; “Türk Ceza Hukukunda Zimmet Suçu”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt LXXI, 2013, Sayı 1, s. 639-672.
Koca, Mahmut ve Üzülmez, İlhan; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Savaş Yayınları, 2013, Ankara.
Meraklı, Serkan; “Güveni Kötüye Kullanma Suçu (TCK m. 155)” , Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt XI, Özel Sayı, 2010, s. 1657- 1713.
Özen, Muharrem ve Tozman Önder; “Türk Ceza Hukukunda Kamu Görevlisi Kavramı”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 42, Sayı 4, Aralık 2009, s. 25-57.
Özver, Mustafa; Zimmet suçu, 2009, (erişim)http://www.sucveceza.org/Makale/zimmet-mustafa.pdf , 9 Ocak 2014.
Toroslu, Nevzat; Ceza Hukuku, 2012, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir.
Toroslu, Nevzat; Ceza Hukuku Özel Kısım, 2013, Savaş Yayınevi, Ankara.
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu (12.10.2004 Tarih ve 25611 Sayılı Resmi Gazete) ve Madde Gerekçeleri.